Sempozyuma Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, Doç. Dr. Derya Özsavcı, Doç. Dr. Burcu Ersöz Hüseyinsinoğlu, Uz. Dr. Elif Ünal, Dr. Halil Aziz Velioğlu, Dr. Öğretim Üyesi Semra Oğuz, Doç. Dr. İlkşan Demirbüken, Uz. Fzt. Görkem Dizdar, Psk. Fatma Girgin, Fzt. Ferda Berkman yaptıkları sunumlarla katıldı.
Sempozyum, üniversitemizin Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mine Gülden Polat’ın konuşmasıyla açıldı. Polat konuşmasında ‘Bugün sinir sisteminin yapısını, işlevini, bağlantılarını yeniden yapılandırmakla ilgili iç ve dış uyaranlara cevap verme kabiliyetini multidisipliner olarak ele almaya çalışacağız. Moleküler yapıdan hücresel yapıya, sistemlere, davranışlara kadar pek çok düzeyde tanımlayabileceğimiz aşamaları dinleme fırsatı bulacağız. Ayrıca ana uygulamalarımızdan olan egzersizin nöroplastik eşiğinde tedaviye yönelik kazanımlarını uygulama fırsatı bulacağız.’ ifadelerini kullandı. Konuşmasının sonunda konuşmacılara, sempozyumun hazırlık sürecinde emeği olanlara ve katılımcılara teşekkür etti.
Sempozyumun ilk konuşmacısı, üniversitemizin Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Derya Özsavcı ‘Aşkın Biyokimyası’ hakkında sunum yaptı. Aşkı bilimsel olarak açıklayan Özsavcı ‘Yıllardır kalp damar hastalıklarıyla ilgili çalışmalarım var. Aşk kalple ilgili bir duygu değil, kocaman bir biyokimyası var, hatta tamamen bir biyokimya. Beyinde başlıyor ve beyinde bitiyor. Hepimizin aşka ve sevgiye ihtiyacı var. Herkes kendi hissettikleri doğrultusunda aşka isimler veriyor. Aşk kimine göre mutlulukken kimine göre korku olabiliyor.’ Aşk deneyimini yaşarken vücutta östrojen, testosteron, dopamin gibi hormanların salgıladığını belirtti. Ayrıca mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin bilinenin aksine aşık olduğumuz zaman düştüğüne ve bunun da karşı tarafa takıntılı biçimde bağımlılık hissetme, ‘onsuz yaşayamam’ tarzında düşünme ve obsesif kompulsif bozuklukta yaşananlara benzer benzer sonuçlar doğurduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu konuşmasına başlarken nöroplastisitenin, sinir sisteminin çevresel değişikliklere ve hasarlanmaya karşı nörofiziksel ve nörokimyasal uyum geliştirme yetisi olduğunu açıkladı. Bir nöronun yaşamını devam ettirmesi için başka bir nörondan uyarım alması gerektiğine dikkat çekti. Yakın bir zamana kadar beyinde nöronların kendilerini onarabilme ve yeni nöron üretme yetisinin olmadığının düşünüldüğünü belirten Hanoğlu, beyindeki haritaların erişkin dönemde bile yenilenebileceğinin mümkün olduğunu açıkladı. Konuşmasında ‘Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz?’ sorusuna da cevap vermeye çalışan Hanoğlu, beynimizin kimi görevlere yönelik özelleşmiş bölgeler halinde çalışmadığını, bir network (connectom) olarak her görev için tamamının bağlantısallık içinde çalıştığını söyledi. Beynimizin her zaman çalıştığını, sadece aktiviteye göre çalışma şeklinin değiştiğini dolayısıyla %10’un kullanıldığı düşüncesinin yanlış olduğunu belirtti. Networklerin 3’e ayrıldığını söyleyen Hanoğlu anatomik/yapısal networkün nöronlar, nöron grupları veya beyin bölgeleri arasındaki bağlantılılık, fonksiyonel networkün beynin farklı hatta uzak alanları arasında izlenen eş zamanlı istatiksel bağlantılılık ve etkin networkün de yapısal ve fonksiyonel bağlantılılığın bir kombinasyonu olarak düşünüldüğünü açıkladı.
Konuşmacılara konuşmalarından sonra Prof. Dr. Mine Gülden Polat tarafından plaket takdim edildi.